Mekteb-i Fenn-i Nücum isimli okul müneccimbaşına bağlıydı. Mekteb-i Fenn-i Nücum isimli okul müneccimbaşı Hüsnü Efendi tarafından kurulmuş ve ölünceye kadar idaresi Hüsnü Efendi tarafından yapılmıştır. Daha sonra ise bu görevi Sadullah Efendi yürütmüştür. Eylül 1840 tarihli bir belgede ilk bu okuldan bahsedilmektedir. Okul bu tarihten evvel açılmış olup, tam olarak ne zaman açıldığı belli değildir. Okul yaklaşık beş yı açık kalmıştır. Özet olarak İslam halifesi olan padişahlar döneminde müneccimlik sarayda kadrolu bir görevdir. Ayrıca o dönemde bunun okulu dahi açılmıştır. Ancak maalesef ülkemizde astroloji alanında profesyonel eğitim veren yetkili bir kuruluşun olmaması astroloji adına kayıp ve düşündürücüdür. Astrolojinin temeli insanlığın yazılı tarihi kadar eskiye dayanmaktadır. Babil MÖ 1894 yılında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan bir imparatorluktur. Babil’in merkezi bugünkü Irak’ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır. Astroloji BABİL’de gelişmiş ve oradan da dünyaya yayılmıştır. Eski uygarlıklardan günümüze ulaşan pek çok sembol ve çalışmalar bulunmaktadır. Babil bilimde ve astrolojide çok ilerlemiştir. Kalde çöktüğünde bilginler türlü yerlere dağılmışlar, bir bölümü Mısıra bir bölümüde Hindistana gitmişlerdir. Eski Mısırlılar Astrolojiyi Babillerden öğrenmişlerdir. Hindistan’da ise ilk andan itibaren Yıldız bilimi kabul görmüş ve bu alanda çok derin ve başarılı çalışmalar yapılmıştır. Astrolojiden yararlanarak siyaset kuraklık ve depremler doğal afetler gibi pek çok konuda insanlığa […]
14. yüzyılın başında İznik’te kurulan ilk Osmanlı medresesi ile başlayan ve Fatih Sultan Mehmet’in fetihten sonra İstanbul’da tesis ettiği Semâniye medreseleri ile devam eden ve yine İstanbul’da Kanuni Sultan Süleyman tarafından kurulan Süleymaniye Medreseleri Osmanlı’nın yüksek öğrenim sistemi’nin kurumlarıdır. Öte yandan klasik islâm biliminin Kahire, Şam, Meraga ve Semerkant gibi ana bilim geleneklerinin birikimleri İstanbul’a aktarılmıştır. Öğrenimini Horasan ve Türkistan’da tamamlayan Osmanlı Türkleri’nin ilk astronomu ve matematikçisi Kadızâde Rumi’nin iki öğrencisi, Fethullah Şirvani ve Ali Kuşçu’dur. Ali Kuşçu aynı zamanda Uluğ Bey’in de öğrencisi idi. Semerkand Rasathane’sinin müdürü olan Kadızâde Rumi’nin ölümü üzerine gözlemevinin başına geçmiş, Zic-i Uluğ Bey’in (Uluğ Bey Zici) tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Uluğ Bey’in öldürülmesinden sonra Şirvani ve Kuşçu Osmanlı İmparatorluğuna gelerek astronomi ve Matematik biliminin yayılmasında etkili olmuşlardır. Fethullah Şirvani Kastamonu medresesine Ali Kuşçu ise Ayasofya medresesi müderrisliğine atanmıştır. Ali Kuşçu Fatih Külliyesi’nin ders proğramlarını Molla Hüsrev ile birlikte hazırlamış, ayrıca İstanbul’un enlem ve boylamını ölçmüş, ve çeşitli Güneş Saatleri yapmıştır. 1474’te ölümünden sonra astronomi bilimi eski eserlerin çeviri ve açıklama çalışmaları ile sürdürülmüştür. 16.yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’nun en ileri gelen Matematikçisi ve astronomu Kadızâde ile Ali Kuşçu’nun torunu Mahmud bin Mehmet (Mirim Çelebi)’dir. Mirim Çelebi Beyazıd II’nin emri ile Uluğ Bey’in Zic’ine farsça bir açıklama […]
Osmanlı devletinde de müneccimler sarayda bulunmakla beraber; 15’inci yüzyılın sonlarında ‘müneccimbaşılık’ müessesesi devletin bir kurumu olarak çalışmaya başlamıştır. Ali Kuşci, Fatih Sultan Mehmet’in daveti üzerine İstanbul’a saraya gelmiş ve önemli hizmetlerde bulunmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinde yine müneccimlere danıştığı ve son saldırı zamanını da onlara göre belirlediği çeşitli yazılı eserlerde anlatılmaktadır. Sultan II. Beyazid döneminde müneccimbaşılık teşkilatının var olduğu günümüze kadar gelen yazılı eserlerden anlaşılmaktadır. Birçok müneccim ve müneccimbaşının isimlerine bu eserlerde rastlanılmaktadır. Bunlardan en meşhur olanlardan birisi de Takyüddin’dir. Müneccimbaşlarının bu görevlerinin dışında kadılık ve müderrislik görevlerini de yaptıkları günümüze kadar gelen yazılı eserlerden anlaşılmaktadır. Evliye Çelebi müneccimbaşlarının resmigeçit töreninde Kazaskerler eş değer makam ve mevkide olduğunu söylemektedir. Hekimbaşılık görevini yapan ve Anadolu ve Rumeli Kazaskeri unvanını almış olan müneccimbaşlarından bahsedilmektedir. Müneccimbaşılık kurumu Topkapı Sarayı ve Bab-ı Ali de bulunmuştur. Müneccimbaşlarının göreve atanmaları veya alınmaları hekimbaşlarının inhası ile olurdu. Ancak hem hekimbaşı hem de müneccimbaşı Silahtar Ağa’ya bağlıydılar. Gökler rehberimiz yolumuz ışık olsun. Dr. Astrolog Şenay Devi
Osmanlı 3 kıtaya hükmeden bir cihan imparatorluğudur. Osmanlı padişahları aynı zamanda 1517 yılından beri islam halifesidirler. Osmanlı üç kıtaya hükmedebilme başarısını gösterirken elbette bir yönetim şekli uygulamıştır. Bu yönetim şeklini oluştururken tüm dünyadaki yönetim sistemlerini incelemişler ve hepsinin faydalı ve sakıncalı yönlerini ortaya koyarak; o dönemin mükemmel yönetim sistemini belirlemişler ve sürekli zaman içerisinde bu sistemi tecrübelerle yenilemişlerdir. Başta devlet yönetimi olmak üzere; devlet yönetiminin İhtiyaç duyduğu her alanda da (tıp, maliye, astroloji v.b.) sistemleri incelemişler ve her sistemi zamanına göre mükemmelleştirerek devlet yönetiminin bir parçası haline getirip, kullanmışlardır. Osmanlı’nın astroloji sistemine de el attığı, ve bu sitemi de devlet yönetiminde kullandığı maalesef günümüzde pek bilinmemektedir. Zaten ülkemizde astrolojinin ne olduğunun da bilinmediği acı bir gerçektir. Sırası gelmişken astrolojinin sadece gelecekle ilgili tahminlerde bulunmak olmadığını üstüne basa basa vurgulamak istiyorum. Bu astrolojinin çok küçük bir kısmıdır. Ancak halkın gelecek merakı, basının reyting kaygısı ile birleşince sanki astroloji sadece gelecek tahmininde bulunan bir sistem olarak kafalarda yer etmiştir. Buna bir de Osmanlı’nın dünya üzerindeki ilk astroloji okulunu kurmuş olmasına rağmen; henüz ülkemizde bir astroloji Okulu olmayışı sebebi ile; eğitimsiz bir çok kişinin kendisine astrolog ünvanı bahşederek, ekonomik çıkar peşinde koşmaları ülkemizde astrolojiye çok büyük zararlar vermiştir. Toplumumuzda kırık çıkıkçılara da; ortopedi […]
Osmanlılardan önceki Türk ve İslam devletlerinin yöneticileri yanlarında müneccimler bulundurmuşlardır. Ancak müessese olarak devletin bir kurumu olarak sadece Osmanlı İmparatorluğu’nda müneccimler yer almıştır. Türk ve İslam devletlerinde her zaman müneccimler sarayda yöneticilerin yanında bulunmuş ve bilhassa geleceği bilmek arzusu ile müneccimlere çok saygın davranılmıştır. İlm-i Ahakam-ı nücum, sınaat-ı ahkam-ı nücum, ilm-i nücum, ahkam-ı nücum, ilm-i hey-et ve ilm-i eflak isimleri ile adlandırılan astroloji ve astronomi ilmi birlikte anılmıştır. Bu ilim ile uğraşan kişilere verilen ad olan ‘müneccim’ ile hem astrologlar hem de astronomlar kastedilmiştir. Savaş Meydanına Çıkılacak Anı Belirlediler Osmanlılardan önce Abbasilerin ikinci döneminde bir kısım halifeler, emirler veya hükümdarlar yanlarında müneccimler bulundurmuşlar ve özellikle ordunun savaş meydanına çıkacağı anı hep müneccimler belirlemişlerdir. Hem Selçuklu Devleti zamanında hem de Büyük Anadolu Selçuklu döneminde de müneccimlere önem verilmiş ve saraylarda müneccimler bulundurulmuştur. Selçuklu sultanları döneminde müneccimlerin savaş meydanlarına kadar gittiği bilinmektedir. Keza İlhanlı hükümdarları da ne kadar hükümranlık süreceklerinden tutunda yapılacak önemli işlerde uğurlu ve uğursuz saatlerin tespitinde hep müneccimlere başvurmuşlardır. Osmanlı döneminde 37 müneccimbaşının görev yaptığı; 24 tanesinin ölümüne kadar bu görevde kaldığı; dokuz tanesinin azledildiği (görevden alındığı); diğerlerinin ise başka görevlere atandığı bilinmektedir. Mekteb-i Fenn-i Nücum adı altında bir de okul olduğu yine günümüze kadar gelen yazılı eserlerden anlaşılmaktadır. […]
ZÂYİRÇE Yıldızların hareket ve konumlarını gösteren cetvel, bu tür cetvellere dayanarak istikbali keşfetme yöntemi. Bir görüşe göre zâyirçe (zâîrçe) Arapça zevr (ziyaret) kökünden türeyen zâir (ziyaret eden, ziyaretçi) kelimesinin sonuna Farsça küçültme eki “-çe”nin getirilmesi, bir başka görüşe göre zâir ile câe (geldi) fiilinin birleştirilmesi suretiyle oluşmuş, bir diğer telakkiye göre ise Farsça zîç kelimesinden zâyîçe şeklinde türetilmiş olup bazı bölgelerde zâyirçe biçiminde telaffuz edilmiştir. Zâyirçe ve zâyîçe zaman zaman eş anlamlı gibi kullanılmış, bazan birincisi astronomi, ikincisi astrolojinin karşılığı kabul edilmiştir. Terim olarak yıldızların belli bir zamandaki yerlerini ve durumlarını gösteren cetveli, yıldızların ve burçların vaziyet ve hareketlerinden hüküm çıkarıp geleceği keşfetme yöntemini ifade eder. Zâyirçe, yıldızların vaziyet ve hareketleriyle sürat ve istikametlerini hesaplayan zîç ilminden faydalanılması ve gökyüzünün horoskopik haritasının oluşturulmasıyla yapılır. Arzın yörüngesine paralel şekilde devreden, yaklaşık 18 derece genişliğindeki bir daireden meydana gelen bu cetvel 30’ar derecelik eşit kısımlara ayrılır. Bu kısımların her biri yılın bir ayına tekabül eden bir burcu temsil eder. Günümüz astrologlarının çoğu, Batlamyus’un Tetrabiblos adlı eserinde yer alan ve sonsuz çeşitlemesi bulunan temel horoskopi- yi kullanmaktadır. Yerin dönme ekseni bir topaç gibi yavaşça “kafa salladığından” yıldızlar her yıl aynı noktaya dönmez. Dolayısıyla belli bir yıldızın konumu uzun bir süre boyunca ölçüldüğünde bunun […]
XVI. yüzyılda müneccimbaşıların astronomi ve astroloji alanında saraya ait bir çok vazifesi bulunmaktaydı. Müneccimbaşılar XVI. yüzyıldan itibaren saray ve ileri gelen devlet adamları için takvim, imsakiye ve zâyiçe gibi işler yapmaya başlamışlardır. İslam Halifesi olan padişahlar Astrolojiyi devlet yönetimin bir parçası haline getirmiş ve pek çok konuda gökyüzünün rehberliğinde ilerlemişlerdir. Osmanlıda Müneccimbaşılık ve Görevlerinden bazıları, Müneccim, yıldız ilmini, gök cisimlerinin hal ve hareketlerini ve bunlara dair bütün ilimleri iyi bilen, ölçümler, hesaplamalar yapabilen, resmî takvim yapan, gök cisimlerinin değişen veya değişmeyen alametlerini bilen ve bu hallerden hüküm çıkarabilen ve diğer bütün yıldız ilimlerine ait işlere memur olan kişidir. Bu müessesenin başında olan kişiye de müneccimbaşı denir. Müneccim, birtakım semavî alâmetlere bakarak hâdiselerle ilgili tahmin yürütebilir. Müneccimler birtakım alametlere bakarak hüküm çıkarabilirler. Böyle olunca müneccimlik, bugün anlaşıldığı gibi falcılık değildir. Falcılık tamamen farklı olup dinde yasaktır. Falcılık hiçbir ilmî metoda dayanmaz. Müneccimbaşılık hakkında şu önemli notları da bilmekte fayda vardır: Rasathanelerin kuruluş maksatları, hükümdarların astrolojiye olan düşkünlüklerinden değil, bir ilim olan ilmi nücûm ve hey’et üzerine çalışmalar yapmaktı. Kaynaklarda, müneccim olmanın dört mertebesi olduğundan bahsedilmektedir. Müneccimbaşının en önemli vazifesi takvim hazırlamaktı. Takvimler 1800 senesine kadar Uluğ Bey Zîci’ne göre, bu tarihden sonra da Jacques Cassini Zîci’ne göre hesap edilmiştir. Ayrıca her […]